Tabii, öncelikle merhabalar. ODTÜ Biyoloji mezunuyum. 2003 yılında girdim ve hazırlık ile birlikte beş yıllık bir lisans macerası sonrası 2008 yılında mezun oldum. Daha sonra ideallerim doğrultusunda akademisyen olarak devam etmek istediğim için yüksek lisans ve doktora yapmak istedim. O yüzden, yine ODTÜ Biyoloji bölümünde yüksek lisansa başlayıp daha sonra doktoraya devam ederek Ekim 2017 tarihinde mezun oldum. Özetlersek yaklaşık 14 yılımı ODTÜ’de bırakarak mezun oldum diyebilirim. Akademide benim için okul basamağı bu şekildeydi. Mezuniyet sonrası iş arayışına girdim ve bu süreçte TÜBİTAK’a başvuruda bulundum. Bir proje kapsamında, proje personeli olarak 2018 Mart’tan Temmuz 2024’e kadar TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Aşı Teknolojileri Laboratuvarında çalıştım. Burada çalışmanın güzel katkıları oldu hem bilimsel hem sosyal açıdan. Orada yaklaşık 6.5 yıllık bir deneyimim oldu ve en son kıdemli uzman araştırmacı olarak çalıştıktan sonra istifa ederek akademiye döndüm.
Yüksek lisans ve doktora derecelerim ODTÜ'den. Ben öğretim üyesi yetiştirme programındaydım. O kapsamda bir üniversitede başlayınca orada bitirdim açıkçası ama en azından çalışmalarımdan birini yurt dışında yapmak isterdim. Bunun için biraz daha çabalamak isterdim. Neden? Farklı kültürler, farklı insanlar, farklı çalışma koşulları ve ortamları görmekte fayda var. Mesela üç aylık stajım bile bana çok güzel katkılar sağladı. O yüzden hep diyorum. Yüksek lisans ya da doktoradan bir tanesi en azından farklı bir yerde, farklı bir kültürün içinde yapmanın size katacağı çok şey olur. Geri dönüp düzeltebileceğim bir nokta olsa belki bu olabilirdi.
Biliyorsunuz, üniversiteler genelde 3. sınıf sonrası resmi staj yapılmasını istiyor. Ben resmi stajımı yurt dışında, Amerika’da yaptım. Emory Vaccine Center diye Emory Üniversitesi'ne bağlı bir merkez var. Orası genel olarak aşı çalışmalarının yürütüldüğü ve özellikle Amerikan askeri personeline uygulanan kritik aşıların Ar-Ge faaliyetlerini yapan bir merkez. Birçok hoca ile yazıştım tabi staj bulmak için ve oradaki hocam beni kabul etti, böylece yaklaşık 3 ay orada çalışarak stajımı bu merkezde tamamladım. Derslerden dolayı zaten mikrobiyolojiyi seviyordum, bulaşıcı hastalıklar da beni çeken şey oldu. Bulaşıcı hastalıklarda ya tanı ya tedavi yönüne gidiyorsunuz. Tabi tedavi kısmı bana daha önemli geldi, o yüzden de aşı çalışmaları çok çekici geliyordu. Bu stajın en önemli getirisi de bu alanda çalışmaya dair düşüncelerimi desteklemiş olmasıdır. O yüzden döndüğümde de en azından aşı üzerine çalışmalar yapmayı istedim açıkçası. Oradaki hocam gerçekten çok yardımcı birisiydi. Laboratuvar olanakları da gayet iyiydi ve çalışan insanlar yardımseverdi, güzel işler de yapılıyordu. Çalıştığım laboratuvarda şarbona karşı hem aşı hem anti serum üretme üzerine çalışmalar yapıyorlardı temel olarak. Bana her açıdan çok büyük katkıları oldu diyebilirim. Kendime dönüm noktası olarak bir nokta belirleyecek olursam bu merkezde çalışmış olmayı söyleyebilirim.
Dediğim gibi mikrobiyolojiyi çok seviyorum, bu nedenle genel anlamda mikrobiyoloji üzerine çalışmalar gerçekleştiriyorum ve bu alanda devam etmeyi istiyorum. Tabi mikrobiyoloji içerisinde daha özele inersek bulaşıcı hastalıklar üzerine odaklanmış durumdayım. Bu minvalde de çalışma konularımı ikiye bölebiliriz. Bir tanesi zaten aşı geliştirme veya aşı bilimi (vaccinology) diyebileceğimiz kısım. Yüksek lisans ve doktorada rekombinant DNA teknolojisi içeren aşılar üzerine çalıştım. Bu kapsamda boğmaca hastalığına sebep olan Bordetella pertussis’e karşı aşı geliştirme çalışmaları yürüttük. Bu süreçte çok büyük tecrübeler kazandım. Bu tecrübelerle birlikte hem boğmaca hem de farklı hastalıklara karşı aşı geliştirme çalışmaları yürütmeyi planlıyorum. İlgilendiğim bir diğer konu da antimikrobiyal peptitler gibi antimikrobiyal ajanların geliştirilmesi. Bu kapsamda özellikle hesaplamalı biyoloji araçlarını kullanmayı ve in vitro deneyler ile birleştirmeyi planlıyorum. Özetlemek gerekirse hem daha çok odaklandığım aşı geliştirme çalışmalarına hem de antimikrobiyal ajanların geliştirilmesine yoğunlaşmaktayım.
TÜSEB B grubu Ar-Ge proje çağrı programı kapsamında bir projem kabul aldı. Bu proje kapsamında “reverse vaccinology” yani tersine aşı bilimi teknolojisini uygulayacağız. Tersine aşı bilimi aslında çok eski bir konu ama popülaritesi son zamanlarda hızla artıyor ve çok fazla çalışmalar yapılmaya başlandı bu konuda. Bu alanın amaçları arasında hesaplamalı biyoloji araçlarını kullanarak yeni antijenler bulmayı ya da kimerik antijenler dizayn etmeyi sayabiliriz. Kabul edilen TÜSEB projemizde tersine aşı bilimini uygulayarak kimerik antijen dizayn etmeyi ve boğmaca hastalığına karşı yeni nesil bir aşı geliştirmeyi amaçlıyoruz. Bunun yanı sıra, projedeki en büyük odak noktamızdan biri de aslında mukozal aşı uygulaması yapmak. Çocukluk aşılarının geneli kastan uygulanıyor ve bu hem çocuk hem aile için çok stresli bir durum oluyor. Bir anne olarak bunu da göz önüne alınca amacım ağız veya burun yoluyla verilebilecek etkili aşılar dizayn etmek. O yüzden de aşı kısmında yoğunlaştığım nokta hem yeni teknolojilerin kullanılması hem de mukozal aşılamanın mümkün olduğunca gündeme getirilip daha çok çalışma yapılması.
Sadece benim alanım için değil aslında bütün alanlar için geçerli olan bir şey var: multidisipliner çalışma. Tek başınıza bir noktaya kadar gelebiliyorsunuz. Fakat, sonrasında daha büyük işler yapabilmek için farklı alanlara ihtiyaç duyuyorsunuz. Özellikle son zamanlarda hesaplamalı biyolojinin kazandığı ivme müthiş. Bu alan biyolojide birçok farklı alana fayda sağlayabilecek bir alan ki aşı kısmında da dediğim gibi mesela tersine aşı bilimi artık çok gündemde. Farklı disiplinleri kendi alanınıza entegre edebilmeniz ve bunun için de mutlaka okumanız lazım. Yaptığınız stajları, çalışmaları çeşitlendirmek lazım. Mesela aşı geliştirme çalışmaları mikrobiyoloji, veterinerlik, immünoloji gibi çeşitli bilim dallarını içermektedir ve multidisipliner çalışmaya muhtaçtır. Bu nedenle yapacağınız çalışmalarda konunun uzmanları ile çalışmanın yanı sıra bu alanlarda okumalar da yaparak kendinizi geliştirmelisiniz. Dünyada gördüğünüz çoğu verimli ve bir sonuca varan çalışmaların en büyük avantajı çoklu disiplinlerin bir arada olmasıdır. O çalışmalara çok fazla insanın entegre olması ve farklı bakış açılarının sağlanmasıdır. Bunun için ne yapabilirsiniz? Sadece resmi staj değil, gönüllü stajlar da yapın. Boş bulduğunuz her vakitte bir hocanın laboratuvarında, bir firmanın laboratuvarında ya da bir bölümünde mutlaka görev alın. Çünkü ne kadar çok eliniz işe değerse o kadar kalıcı olur ve o kadar çok çeşitli bilgi öğrenmiş olursunuz. Ben en çok bunu öneriyorum öğrencilere de. Birinci sınıf, ikinci sınıf olmanız önemli değil. Yeter ki içimizdeki o isteği ortaya çıkartın. Böyle bir idealistliğiniz varsa eğer, boş durmamak lazım. Tabii ki kendinize zaman ayırın. O önemli bir şey. Hayat sadece çalışmaktan ibaret değil. Kendinize zaman ayırın. Ama geri kalanında da mümkün olduğunca çeşitli alanlara açık olun mutlaka.
Zor bir soru. Hiç üstüne düşünmediğim bir soru açıkçası. Bir cevap vermem gerekirse baterist olmayı isterdim çünkü bateriyi seviyorum. Çalamıyorum ama tabii. Zor bir enstrümanmış ya da ben çok zorlandım bilmiyorum ama bateri çalmak isterdim. 3-4 ay kadar bir süre çalma girişimim oldu fakat yarıda kaldı, devam edemedim. Onu devam ettirmek isterdim. Bilim dışında hep yapmak istediğim bir şey bateri çalmak gerçekten. Bir gün tekrar üstüne eğilip denerim diye umut ediyorum.
Doktora sırasında çok vazgeçtiğim anlar oldu. Zorlu bir süreçti. Kimi zaman deneyler çıkmıyor, işler istediğiniz gibi gitmiyor ve genelde fazla baskı altındasınız. Yüksek lisanstaki gibi olmuyor. Sonuçta bir doktor ünvanı alacaksınız ve bu demektir ki artık bu işin bir uzmanısınız. Çıkmayan deneyler, yürümeyen işler ve Türkiye koşullarında gelmeyen malzemelerden tutun çalışmayan malzemelere kadar çeşitli stres koşullarının altında doktora sürecim biraz yıpratıcıydı. Bırakma noktasına geldiğim çok aşama oldu. Ama ben okumayı çok seven bir insanım ve çok biyografi okumasam da başarılı insanların yaptığı çalışmaları takip ederim. Özellikle eski zamanlardaki bilim insanlarının geçtiği yolları okumak, onların zorluklarını görmek beni motive eden bir şeydi. Onlar kısıtlı teknolojiler ile bu kadar iş başarmışlar, biz neden başarmayalım ki, biz de yapabiliriz düşüncesi ile kendimde devam edecek o gücü buldum diyebilirim. Hatta bazen, benim özelimde olmasa bile, doktora hocanızla aynı frekansta olmayabiliyorsunuz ve bu durum yıpratıcı unsurlardan biri olabiliyor. Ama günün sonunda önemli olan, her insanın içinde başarabilecek bir güç vardır ve o gücü ortaya çıkartabilmek için çabalamaktır. Dediğim gibi, benim için de her zaman mükemmel gitmedi işler ama biraz stresin de zararı olmaz diyerek ve bolca okuyarak kendimi motive ettim açıkçası. Bu süreçlerde bence hobilerin de ayrı bir önemi var. O sıkıştığınız dönemlerde bazen yaptığınız işten sıyrılıp kısa süreliğine bambaşka bir şeye yoğunlaşmak da gerekir ki bakış açınız tazelensin ve aydınlansın. Benim hobilerimin de bana baya katkısı oldu diyebilirim.
Okumayı çok severim ama genelde fantastik, polisiye, bilim kurgu tarzı şeyler okurum. Özellikle o zorlandığım dönemlerde kendimi çok okumaya vermiştim mesela. Onun dışında başarılı insanların, özellikle eski bilim insanlarının, o zor koşullarda bir şeyleri başarıp insanlığa hediye edenlerin biyografilerini okumayı severim. Bu hem işin stresi ile başa çıkmak için, hem de bizlerin de başarabileceğine olan inancımızın tazelemek için güzel bir yöntem bence. O yüzden okumayı seviyorum ve boş bulduğum her fırsatta da okumaya çalışırım mutlaka. Onun dışında kamp yapmayı çok severim. Bizde kampçılık eski bir gelenek gibidir. Babam çok sever kamp yapmayı ve bizi hep kamplara götürürdü. Bu hobiyi onun sayesinde edindim. Şimdi evliyim ve eşimle de kamplara gidiyoruz her fırsatta. Şöyle geriye dönüp hesaplayınca yaklaşık 23-24 yıldır kamp yapıyorum diyebilirim. Doğa ile iç içe olmak çok güzel. Ve dediğim gibi sıkıştığınız ya da strese girdiğiniz anlarda doğa kurtarıcı oluyor. Tatil kavramı benim için kamp yapmaktır. Çileli görünebilir birçok insana. Ama teknoloji o kadar ilerledi ki çok konforlu kamp tercihleri mümkün artık. Ben en kötüsünden en iyisine kadar hepsini tecrübe ettim. Her koşulda çok rahatlatıcı bir aktivite benim için.
Buna iki şekilde cevap verebilirim. Eğer çok çok eskilerden birisi dersem, aşı biliminin babası olarak bilinen Dr. Edward Jenner ile tanışmak çok isterdim. Aşılama çalışmaları sırasında Dr. Jenner’ın test deneklerinden birisi de oğlu mesela. Diğer deneklerin sonuçlarından yola çıkarak çok büyük bir risk almasa da sonuçta o anki o kısıtlı imkanlarla yapabildiği kadarıyla oğluna da aşılamayı yapıyor. O anki duygularını, insanlığa bu hediye ettiği şeyin önemini onunla konuşmayı, tartışmayı isterdim açıkçası.
Günümüzden örnek vermek gerekirse Dr. Özlem Türeci’yle görüşmek isterdim. Biliyorsunuz aşı, ilaç gibi ürünlerde patent durumları mevcut. Bu konularda çalışan eski bilim insanları arasında buluşlarını insanlığa hediye edenler vardı ve açıkcası bu görüş bana daha yakın geliyor. Özellikle pandemi gibi durumlarda hızlı tepki verebilmek ve gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerde de bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşmasını önleyerek dünya popülasyonunu korumak için bu tür patent durumlarına pek sıcak bakmıyorum. O yüzden Dr. Türeci ile bilimin yanı sıra aşı geliştirme sonrası yaşanabilen patent gibi farklı durumlar hakkında konuşmak ve fikirlerini almak isterdim.